Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Vahyin Yazılması ve Korunması
Hz. Peygamber, vahiy yoluyla gelen ayetleri bir yandan insanlara tebliğ ederken diğer yandan da sahabeye ezberletiyordu. Yazılı kültürün gelişmediği ve sözlü kültürün hâkim olduğu o günün toplumu için ayetleri ezberlemek, yazıdan daha pratik ve güvenilir bir yol olarak kabul ediliyordu. Hz. Peygamber bununla yetinmeyip risaleti boyunca gelen ayet veya sureleri okuma yazma bilen sahabeye yazdırdıktan sonra, “Bunu falan sureye koyunuz.” demek suretiyle de kayıt altına aldırıyordu.
İslam tarihinde vahiy kâtipleri olarak adlandırılan bu sahabeler “Kur’anı Kerim”in yazılı olarak korunmasına hizmet ediyorlardı.
Vahiy kâtibi, yazdıklarım Hz. Peygambere yüksek sesle okuyor, böylece yazılan metinde eksiklik, fazlalık varsa veya yanlışlık yapılmışsa Hz. Peygamber onu tashih ediyordu. Hz. Peygamberin tashihinden geçen ayetler, yine onun emriyle çoğaltılarak Müslümanlara dağıtılıyordu. Yazılan ayet ve surelerin asıl nüshası Hz. Peygamberin evinde veya vahiy katipleri tarafından muhafaza ediliyordu.
Vahiy kâtipleri gelen ayetleri, işlenmiş ince derilere, kabuğu soyulmuş hurma dallarına, beyaz ve yassı taşlara, kürek kemikleri gibi yazı yazmaya elverişli nesneler üzerine yazmışlardır. Bunun yanmda “kırtas” denilen kâğıt parşömenler de az da olsa kullanılmıştır. Bunlar arasında özelişlenmiş hayvan derisi ise hem dayanıklılık hem de o günler için elde edilmesi en kolay malzeme olması bakımından, özellikle hicretten sonra daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Kur’anı Kerim’in bizzat Hz. Peygamberin yol göstericiliği ve çabasıyla hiçbir değişime uğramadan sonraki
nesillere aktarılması sağlanmıştır.
Kur’an metninin Hz. Peygamber zamanındaki tespitinde takip edilen usullerden biri de “arz”dır. Hz. Peygamber, her sene ramazan ayında o zamana kadar nazil olan bütün sure ve ayetleri vahiy meleği olan Cebrail’le karşılıklı okurdu. Hz. Peygamberin vefat ettiği yılın son ramazan ayında bu karşılıklı okuma iki defa yapılmış ve buna son sunuş anlamında “son mukabele” denilmiştir. Bu usul, hem ezberleme hem de yazı yoluyla yapılan tespitin bir bakıma son kontrolü anlamına gelmektedir. Bu açıdan vahyin korunmasında mukabelenin önemi büyüktür.
Tarih: 2017-01-05 07:37:39 Kategori: Din
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Vahyin Yazılması Ve Korunması Nedir
Hz. Peygamber, vahiy yoluyla gelen ayetleri bir yandan insanlara tebliğ ederken diğer yandan da sahabeye ezberletiyordu. Yazılı kültürün gelişmediği ve sözlü kültürün hâkim olduğu o günün toplumu için ayetleri ezberlemek, yazıdan daha pratik ve güvenilir bir yol olarak kabul ediliyordu. Hz. Peygamber bununla yetinmeyip risaleti boyunca gelen ayet veya sureleri okuma yazma bilen sahabeye yazdırdıktan sonra, “Bunu falan sureye koyunuz.” demek suretiyle de kayıt altına aldırıyordu.
İslam tarihinde vahiy kâtipleri olarak adlandırılan bu sahabeler “Kur’anı Kerim”in yazılı olarak korunmasına hizmet ediyorlardı.
Vahiy kâtibi, yazdıklarım Hz. Peygambere yüksek sesle okuyor, böylece yazılan metinde eksiklik, fazlalık varsa veya yanlışlık yapılmışsa Hz. Peygamber onu tashih ediyordu. Hz. Peygamberin tashihinden geçen ayetler, yine onun emriyle çoğaltılarak Müslümanlara dağıtılıyordu. Yazılan ayet ve surelerin asıl nüshası Hz. Peygamberin evinde veya vahiy katipleri tarafından muhafaza ediliyordu.
Vahiy kâtipleri gelen ayetleri, işlenmiş ince derilere, kabuğu soyulmuş hurma dallarına, beyaz ve yassı taşlara, kürek kemikleri gibi yazı yazmaya elverişli nesneler üzerine yazmışlardır. Bunun yanmda “kırtas” denilen kâğıt parşömenler de az da olsa kullanılmıştır. Bunlar arasında özelişlenmiş hayvan derisi ise hem dayanıklılık hem de o günler için elde edilmesi en kolay malzeme olması bakımından, özellikle hicretten sonra daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Kur’anı Kerim’in bizzat Hz. Peygamberin yol göstericiliği ve çabasıyla hiçbir değişime uğramadan sonraki
nesillere aktarılması sağlanmıştır.
Kur’an metninin Hz. Peygamber zamanındaki tespitinde takip edilen usullerden biri de “arz”dır. Hz. Peygamber, her sene ramazan ayında o zamana kadar nazil olan bütün sure ve ayetleri vahiy meleği olan Cebrail’le karşılıklı okurdu. Hz. Peygamberin vefat ettiği yılın son ramazan ayında bu karşılıklı okuma iki defa yapılmış ve buna son sunuş anlamında “son mukabele” denilmiştir. Bu usul, hem ezberleme hem de yazı yoluyla yapılan tespitin bir bakıma son kontrolü anlamına gelmektedir. Bu açıdan vahyin korunmasında mukabelenin önemi büyüktür.
Tarih: 2017-01-05 07:37:39 Kategori: Din
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx